Nuran YILDIZ

MEDYADA

Gazeteci hem arkadan hem de önden vurur

Nuran Yıldız'ın 'Gazeteci bir numara küçük ayakkabı gibidir arkadan vurur' lafı doğal olarak kendini gazeteci olarak tanımlayan insanlar arasında tartışma yarattı.
Ben uzun zamandır, Janet Malcolm'un 'Journalist and The Murderer' adlı mükemmel çalışmasından yola çıkarak gazetecilik mesleğinin ahlaken savunulması çok zor olan bir meslek olduğunu düşünüyorum. Bu evrensel bir durumdur, sadece Türkiye'ye özgü olan bir şey değildir.
Düşünsenize gazetecisiniz ve haber, bilgi alacağınız kişinin güvenini kazanıp onun hayatına giriyorsunuz, sonra karşılıklı güven ortamında aldığınız o bilgilerle haberler yapıyorsunuz.
Yazdığınız haberde yalan tek bir kelime olmasa bile bunun etik açıdan savunulabilecek bir iş olmadığı söylenebilir. Çünkü siz soru sormaya başladığınızda karşınızdaki kaynağın yalnızlığıyla, korkularıyla, çaresizliği ile ister istemez oynamaya başlarsınız. Mutlaka bir şekilde onun güvenini kazanacaksınız ki istenilen bilgiyi alabilesiniz. Konuşmayı bitirdikten sonra kaynağınız söylediklerinin hatırası ile yalnız başına kalır ve sizin o bilgilerle ne yapacağınızı bir mahkum gibi beklemeye başlar.
Gazetecinin ahlaksız olmasıyla, karaktersiz olmasıyla filan alakalı olan bir durum değildir bu. Sadece mesleğin evrensel işleyiş kurallarında rahatsız edici felsefi ve etik bir problem olduğunu görmemiz gerekiyor.
HINCAL ULUÇ'A
KATILMIYORUM
O nedenle o laftaki 'arkadan vurur' sözü sadece puştluk anlatan bir tanım değil. Gerçi puştluk da pek bol vardır bu meslekte o da başka bir konu ya neyse şimdilik bırakalım.
Düzgün yapıldığında bile, kurallarına uyulduğu takdirde bile gazetecilik mesleği etik açıdan savunulması zor gözükmektedir Janet Malcolm'un dediği gibi.
Bu sadece içgüdüsel tepkilerle meseleyi şahsileştirip tartışılacak bir konu değil, gazeteciliğin işleyişini felsefi açıdan düşünmek de gerekiyor. Düşünmeye ilk önce 'Journalist and The Murderer' adlı şimdilerde klasikler arasına konulmuş kitabın okunması gerekiyor.
Hıncal Uluç 'Arkadan vurur' lafını şahsi aldı, oysa kimse ona sen böylesin demiyor, diyemez de zaten.
Ama o gazetecilik mesleğini savunuyorum diyorsa o zaman da mesleğin benim vurguladığım boyutu hakkında da konuşmak gerekiyor.
Aslında bana da söylediği için biliyorum Hıncal Uluç gazeteciler hakkında hayli olumlu görüşlere de sahip. Ben bir sohbetimizde 'Gazeteciden arkadaş olmaz, bu benim deneyimim' demiştim Hıncal Uluç 'Bunun sadece benim deneyimim olduğunu kendisinin aynı fikirde olmadığını' söylemişti.
Tabii herkesin deneyimi farklıdır, ben gazeteciden arkadaş çıktığını görmedim, başta bir arkadaşlık kursanız da bir aşamada bir süre sonra gazeteci 'arkadaştan' mutlaka ters bir tavır, arkadan bir darbe gelir (evet dar gelen ayakkabı gibi arkadan vurur).
Bu neden böyle oluyor?
Mesleğe giren insanların genetiği ile açıklanamayacağına göre mesele, mesleğin işleyişinden gelen bazı etkileri düşünmek gerekiyor.
İlk önce mesleğin yukarıda anlattığım gibi felsefi-etik açıdan savunulamayacak süreçler içermesi duyarsızmış gibi gözükse de gazetecinin de ruhuna darbeler vuruyordur mutlaka. Bu darbelerin zaman içinde karakter deformasyonları yaratması çok da doğal.
Ayrıca etik açıdan savunulması zor olan bu meslek, gazetecide abartılı bir kendisini beğenme, narsist bir kişilik de yaratır.
Bir süre sonra hiç kimseyi beğenmemeye başlarsınız, dünyanın kendinizin etrafında döndüğünü sanırsınız.
Bütün bu karışıma bir de tüm dünyada geçerli olan ancak Türkiye'de özellikle güçlü olan haber atlatmak ve manşet olmak baskısını da ekleyin o zaman zatan etik açıdan savunulması zor bir süreçte alınmış bilgiler üzerinde küçük vurgu oynamaları yapılması aşaması da başlar.
Ve güvenini kazandığınız için size bilgileri verdikten sonra bir mahkum gibi sonuçları beklemekte olan kişinin duyduğu güveni de parçalamaya başlarsınız.
Mesleğin işleyiş kuralları maalesef böyle. Ben böyle değilim diyerek işin içinden çıkamayız.
Gerçeklerle yüzleşeceğiz, kendimizi de sorgulayacağız. Örneğin ben haber almaya dayanan gazeteciliği çoktan bıraktım. Kendimi gazeteci olarak da tanımlamıyorum artık yazı-şovmeni diyorum kendime. Ve bu köşenin perdesi her sabah açılıyor ve ben şova gelen insanlara biraz keyif, biraz farklı düşünce ve de biraz gülümseme vermek zorundayım. THE SHOW MUST GO ON!
Bu aşamada şunu sormak da meşru. Peki durum böyleyse gazeteci işini yapmasın mı yani, eğer etik sorunlar dışına çıkamayacaksa mesleği bıraksın mı?
Hayır tabii ki sadece mesleğin sorunlu yanları tespit edilip de sonra mecburen devam edilecek.
Sorun hakkında konuşursak en azından biraz mütevazı olmaya başlarız gibi geliyor bana. Gazeteciler söz konusu olduğunda bu zaten başlı başına bir olay olurdu aslında.

(Akşam- Serdar Turgut - 06.07.2009)