Nuran YILDIZ

MEDYADA

Bu kitap herkesi kızdıracak

Söz konusu kitap, Yrd. Doç. Nuran Yıldız’a ait. Tanklar ve Sözcükler. Kitap, Türk ordusunun medya ve siyasete “Spin Etkisi”ni sorguluyor. Nuran Yıldız kitabın önsözünde, “Bu kitabı yazmama yol açan neden, iletişim yönetimi konulu konferanslarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin iletişimi ve siyasete etkisini anlattığımda, konferans sonrasında muhatap olduğum bir soru”diyor.
Uzun zamandır tanıdığım ve aklına çok güvendiğim Nuran Yıldız’ı kitabının çıktığını duyar duymaz aradım. Henüz okumaya başlamadan, böylesine bir kritik dönemde yayımlanan ve adı bile ilginç mesajlarla dolu kitabı sordum.

Kızgınlık yaratacak
Yıldız, hiç çekinmeden daha ilk cümlesinde, “Bu kitap herkesi kızdıracak” dedi. "Tam bana göre" dedim ve hafta sonu elimden bırakamadım. Kimler, neden kızar kısmına geçmeden önce, Yıldız’ın kitabı yazmasına neden olan o soru ile ilgili, önsözde yazdıklarını aktarmakta fayda görüyorum. Yıldız şöyle diyor:
“Her konferansta katılımcılardan biri, 'ABD, İngiltere gibi çağdaş ülkelerde askerler siyasetten uzak dururken, Türkiye’de neden siyasete müdahil oluyorlar? Bu demokratik midir?' sorusunu bir şekilde soruyor. Hakkında en çok konuşulan ancak çok az şey bilinen Türk ordusunu, neredeyse hakkında hiçbir şey bilmedikleri çağdaş ülke ordularıyla siyasi pratikler üzerinden karşılaştıran soru sahiplerine, ben de bu konuda ne bildiklerini soruyorum. Yanıtları genellikle suskunluk ya da genel geçer bilgilerden öteye gitmiyor. Onlara Hollywood’da Pentagon’un bir bürosu olduğunu, 1-2 protest yapımcı-yönetmen dışında, film senaryolarının bu büroya 5 kopya halinde sunulduğunu, Pentagon yetkililerinin, filmlerdeki tüm diyalogları Amerikan politikaları doğrultusunda denetleyip düzenlediklerini bilip bilmediklerini soruyorum. Ya da demokrasinin beşiği İngiltere’de, başta ordu komutanı olmak üzere, generallerin İngiliz politikaları hakkında kamuoyu önünde tartıştığını, Irak konusunda -ki son kertede Tony Blair’in başkanlığı bırakmasına neden olan- bu işin ayyuka çıktığından haberleri olup olmadığını soruyorum.”
Nuran Yıldız bu konuda elbette haklı ancak bir gerçek var ki, dün olduğu gibi bugün de Türkiye’de birçok kişinin kafası, TSK ve müdahaleleri konusunda karışık. Bu karışıklık nedendir bilinmez ama her geçen gün daha da artarak devam etmektedir. Yazar bunu da şöyle açıklıyor:
“Bugün yalnızca siyasete değil, herhangi bir alana müdahalenin koşulları ve yöntemleri değişmiştir. Üstelik, AKP örneğinde görüldüğü gibi başarılı siyasi örgütlenmeler, geçmişte askerin gerçekleştirdiği, halkla arasındaki iyi niyet ve güvenin temel nedenlerini oluşturan, 'halkın sorunlarına sahip çıkma ve çözme' işlevini yerine getirerek askerden rol çalmaktadır.”

Klasik iletişime övgü
Cumhuriyeti kuran, onu korumak ve kollamayı doğal görevi olarak görmesinden yola çıkarak TSK’nın yaptığı birtakım uygulamaların neden yanlış anlaşıldığını, neden eleştirildiği ve hatta neden yanlış olduğu noktasında da duran Yıldız, özellikle 22 temmuz seçimleri öncesinde AK Parti’ye büyük puan kazandırdığı iddia edilen 27 Nisan bildirisini ise TSK’nın hâlâ klasik iletişim yöntemlerini kullanması olarak açıklıyor.
Bunun yanında askerin siyasete olan müdahalesine gösterilen tepkilerde, medya ve siyasetin tutarsız olduğunu ileri sürüyor. Nuran Yıldız’ın kitabındaki en önemli saptama ise siyasetin eksik, zayıf ve yetersiz olduğu sürece askerin bu eksiklik, zayıflık ve yetersizlik karşısında, “rejimi korumak” gerekçesiyle kapalı ya da açık olarak müdahaleye devam edeceği şeklinde.
Yazar bu durumun medya ve siyaset tarafından, içinde bulundukları koşullara göre bazen “müdahale”, bazen “asker görevini yapıyor” şeklinde, bazen de “sessizce” değerlendirileceğini ileri sürerek bu durumu anlamaya ve analiz etmeye çalışan askeri kadroların da kafasının karıştığına dikkat çekiyor ve ekliyor:
“Sonuçta, Türkiye’de ne siyasetin ne de medyanın ülkenin sorunları konusunda tutarlı olmasını beklemek gerçekçi değildir. Üstelik Türk ordusu, büyük medyanın (ve ardındaki sermayenin) egemenden yana bir tutum izleme eğilimini analiz eden, bir düşünce inşa edilen bir iletişim yönetimi yerine, pasif ve savunmacı bir tarz benimsemiş görünmektedir.”

Asker ve siyasetçi anıları
Evet, yazarın dediği gibi bu kitap herkesi kızdıracak. Ve o kitabın “sonsöz” bölümünden çok önemli ve birçok kişi ve kesimi kızdıracak bir saptama daha:
“Entelektüel çevrelerce 'Müdahale kabul edilemez' denmesi, müdahalenin yapılmayacağı anlamına ne yazık ki gelmez. Çağdaş demokrasilerde ordular siyasete doğrudan müdahale etmezler, ancak siyasetçilerin kapalı kapılar ardında orduların onaylamadığı ulusal ve uluslararası kararları çıkarmaları da kolay değildir. Bu gerçek ABD için de İngiltere için de geçerlidir. Dolayısıyla TSK’nın darbe yapıp yapmayacağı tartışmaları sürse de devletin kapalı kapıları arkasında siyasi kararlara müdahale etmeyeceğini söylemek gerçekçi değildir. Belki Sincan’dan tanklar geçmeyebilir -ki bunun bir garantisi olamaz- ama bu, siyasete müdahale edilmediği anlamına da gelmez. İşte yaşanan böyle durumlardan, gazetecilerin haberi olmaz ya da ilerde yayımlanacak asker ve siyasetçi anılarından öğrenir.”

(Referans - Nuray Başaran - 18.12.2007)