Nuran YILDIZ

TERÖR BULAŞICI DA, BULAŞTIRAN KİM?

----- 12.01.2015 - 09:15 -----

“Kaos, Kriz ve İletişim” doktora dersinde. Kaosu “bilinemezlik, karmaşa, kestirilemezlik” gibi genel geçer ifadelerin ötesinde tanımlarız: “Düzensizliğin içindeki düzen.”

Bu tanım, kaosu oluşturan parametreler çok iyi bilinirse kaos çözülebilir anlamına gelir.

Fen bilimlerinden sosyal bilimlere transfer olan kaos, dönemin başında fazlasıyla karmaşık gelse de. Dönemin sonunda. Öğrenciler kaos konuşurken çok daha rahatlıkla cümleler kurarlar.

En son. KKTC’de. Yakın Doğu Üniversitesi’nde yaptığım konuşmada. Kaosun medyayla ilişkisini anlatmıştım. Ve elbette, terör, kaos ve medya ilişkisi de konumuzdu.

Üç saati aşan konferansı katılımcılar dikkatle izlemişti. Sorular. Konular. Olaylar. Cevaplar.

En kafa karıştırıcı kısım medyanın nereye konacağıydı. Çünkü medya, bir yandan kaosun oluşturucusu ve yayıcısı, diğer yandan çözücüsü gibi görünüyor.

Gerçekten öyle midir? Medya bu iki (hatta üç) zıt işlevi birlikte taşır mı?

Konuya uzaktan bakanlar diyorlar ki, “Kaos ve belirsizlik tarihin her döneminde vardı, şimdi de var. Bugünkü anlamıyla medya yokken de vardı. Değişen bir şey yok.”

Yakından bakanlar için ise. Mesela Zygmunt Bauman. Mesela Ulrich Beck. Gibi. Durum öyle değil. Şöyle ki;

Eskiden. Bir kaos başlar, biter ve araya zaman girerdi. Bugün kaosların ve krizlerin arasındaki mesafe kısaldı. Süreklileşmesi “yeni normallik” oldu.

Eskiden. Kaos ve kriz yerel ölçekteydi. Etkileri sınırlı bir alan içindeydi. Bugün kolaylıkla dünyanın geri kalanına bulaşıyor.

Eskiden. Kaos ve krizin kaynakları belliydi. Bugün kesin bir kaynak gösterilemez, rivayetler muhtelif olur.

Böyle diyorlar özetle.

Bu yeni durumun (normalin) en önemli aktörlerinden biri (belki de ilki) medya. Medyada yer alabilmek, terör örgütlerinin gerçekleştirdiği katliamların temel nedeni olmaya başladı. Her defasında. Medyada yer almayı garantilemek için şaşırtıcı, insanı isyan ettirici yol ve yöntemler bulurlar.

Bakınız. 11 Eylül’deki imkânsızın gerçekleşmesi. Bakınız. IŞİD’in her geçen gün sayısını artırdığı, kamera önü toplu kafa kesme eylemleri vs.

Üstelik. Medyada yer buldukça terör örgütlerine katılım da artar. Medya bir tür reklam aracı gibi işler.

Mesela. IŞİD’in kadın pazarlığı yaptığına, teröristlerin istedikleri genç kızları alıp, satabildiklerine dair haberler, televizyon ve gazeteler için önemli haberdir. Ekonomik durum, eğitim gibi ölçütlerde alt basamakta kalan kimi insanlar içinse IŞİD’i cazip hale getiren bir yem işlevi görebilir.

Küresel medyanın bir kısmının kaosu artırmak için doğrudan aktör olmasını da unutmamak gerek. Farklı ülkelerdeki terör olaylarına farklı yaklaşımların nedeni bu olamaz mı?

Bu konu. Hem uzun. Hem de en az kaosun kendisi kadar karmaşık.

Fransa’daki olayı ya da başka terör haberlerini izlerken, aklınızda bulunsun istedim.

TERÖR NE ZAMAN BİTER?

Bir, “senin terörün haklı, benim terörüm haksız” ikiyüzlülüğü bittiği zaman.

İki, Fransa için gösterilen ortak itiraz/duyarlılık, Nijerya için de gösterildiği zaman.

Üç, neo-liberal politikaların deregüle edici ortamını göklere çıkarmaktan vazgeçildiği zaman.

BEN DE SANDIM Kİ…

Ticari reklam (sanki ticari olmayan reklam varmış gibi) yönetmeliği yeniden düzenleniyor dendiğinde. Ben de sandım ki tüketiciyi koruyucu önlemler alınacak.

Mesela insanları kredi almaya teşvik eden reklamlara sınır gelecek sandım. Hükümet de kredi borçlanmasının kısılmasından yana ya. Umutlandım.

İnsanları kazanmadığı paraları harcamaya, geleceğe doğru borçlandırmaya teşvik eden banka reklamlarına. Kredi kartına taksitli alışverişlere özendiren reklamlara sınır konur sandım.

Öyle olmadı. Eskiyi pişirip yeniden getirmişler. Reklam şiddet içermeyecekmiş falan. Zaten vardı ve zaten buna uyan da yoktu.

Falcı, medyum reklamı yapılmayacakmış. Zaten yapılmıyordu ki. Dizi yönetmeliği değil ki bu.

Konut reklamında fiyat verirken, metrekare de verilecekmiş. E, zaten adam parayı öderken metrekareyi sormuyor mu!

Yeni yönetmelikte. Doktorların, sağlıkla ilgili kişilerin herhangi bir malı tavsiye etmelerinin önlenmesi var. Zaten vardı, ayrıntılanmış biraz.

Yeni yönetmelikte. Yeni bir bakış yok. Tam tersine. Rakiplerin sembollerini kullanmaya izin vererek rekabeti acımasızlaştıran bir anlayış var.

Reklam yönetmeliğini üniversiteler değilse kimler hazırlıyor?

SADECE BİZDE OLUR

Hırsızın, soyduğu esnaftan şikâyet etmesi sadece bizde olur. Hırsızın biri kendisini yaralayan mal sahibinden şikâyetçi olmuş, tutuklanmasını istemiş.

Hırsızın akıl hocası olması sadece bizde olur. Çocukların cep telefonlarını çalan hırsız, “telefonla ne işleri olur, kullanmasalardı” demiş.

Sıradan bir oyuncunun tuhaf özgüveni sadece bizde olur. Canan Ergüder diye biri. “Yurt dışına açılacaktım, görüntümü kestiler” demiş. Türkiye’de rol bulduğuna dua etmesi gerekenler, kendilerini Oscar ödülünü hak etmiş sayıyorlar.

Terör örgütünün düzeltme yayınlaması sadece bizde olur. İstanbul’da bir polisin öldürüldüğü olayı sahiplenen DHKP-C vazgeçmiş, “Biz yapmadık, düzeltir kamuoyunun bilgisine sunarız” demiş.

AKLIMDA KALAN

Beyaz ve Candan Erçetin atışması: Böyle güzel bir işe ihtiyacımız vardı. Durmadan kendisini tekrarlayan Beyazıt Öztürk’ün de, unutulmaya yüz tutmuş Candan Erçetin’in de ihtiyacı vardı. Klipler yaparak birbirleriyle atışıyorlar. Komikler. Özgüvenliler. Yaratıcılar. Eski zaman aşıklarının, saz ustalarının yaptığını onlar kliplerle yapıyorlar. Gerim gerim gerildiğimiz günlerde. Bize tatlı tatlı atışmayı, dalga geçmeyi, eğlenmeyi hatırlatıyorlar. Bir sonrakini sabırsızca beklemeye başladım. Kaçırmayın derim, izlemediyseniz.