Nuran YILDIZ

BU ADAMIN KİMSESİ YOK MU?

----- 23.10.2014 - 09:30 -----

Hiç şüphe yok ki, dünyanın yaşayan en büyük müzik dehalarından biri.

Özenle korunması gereken bir kültürel değer olduğu da şüphesiz.

Koyalım bu bilgileri bir yana.

Hiç şüphe yok ki, sanatına bu kadar hoyratça davranan kimse de yoktur.

Marka değerini bu kadar hoyratça harcayan kimse de yoktur.

Fazıl Say…

Hakkında onlarca yazı yazdım. Yazık ediyor babında.

Yaşadığı her iletişim krizinde içim acıyor. Kendim konuymuş gibi üzülüyorum.

Her krizde “Bu adamın etrafında aklı başında biri yok mu?” diye sızlanıyorum.

Çünkü dahi bir müzisyende akıl en son aranacak şey. Ve fakat, etrafında akıllı birileri olmalı. Demek ki yok.

Kala kala medyanın gaza getiricileri kalıyor ona fikir verecek.

Mesela bu son krizde.

Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası programında Fazıl Say’ın adı var.

Kültür Bakanı, Say’ın adı çıkarılmadan programı onaylamıyor.

Fikirleri kendilerinden menkul (ya da dar açılı diyelim) köşe yazarları “Vay efendim Fazıl Say’a bu yapılır mı?” diye veryansın ediyorlar.

Fazıl Say da onları makbul sayıyor, etrafında hatırlatma yapacak birileri olmayınca.

Ortada iki büyük yanlış var; Fazıl Say’ın o programa konması da yanlış, Say’ın Twitter muhalefetçiliği yapması da.

Birileri şu soruyu sormalı: Kardeşim Fazıl Say gibi bir dâhiyi, ağır muhalif bir sanatçıyı CSO programına kim koydu?

Say bu teklifi, “Ben muhalifi olduğum bir yapının denetiminde olan bir orkestrada çalmam, zaten çaldırmazlar da” diye neden reddetmedi?

Hem muhalefet yapıp hem de içinde yer almanın mümkün olacağını, İsveç gibi bir ülkede yaşadığımızı düşündüren tatlı su balıkları kimler?

Fazıl Say’ın gördüğü zarardan, itibarının ve markasının iyi yönetilemeyişinden kim sorumlu?

Elbette sanatçı muhalif olur. Elbette karşı durur. Bu yolu seçen sanatçı, eleştirdiği kurumların içine de adını yazdırmaz. Muhalif olmak birçok şeyden vazgeçmektir.

Say’ın muhalefeti ise hepten sorunlu. Muhalefet olmanın da ciddi bir duruşu olmalı. 17 yaş uğraşlarıyla tweet atarak olmaz bu.

Büyük sanatçının büyük muhalefeti öyle bir tavırla ortaya konur ki. Yıllarca konuşulur.

Shostakovich’in 1944’te. Hitler’i protesto etmek için bestelediği Yahudi müziği temalı piyano triosu mesela. Fazıl Say’ın tweet’lerinden daha kalıcı değil mi?

Etrafında aklı başında birileri varsa onlara önerim: Fazıl Say’ın elinden Twitter denen abukluğu alın. Kendisine bir “teenage” olmadığını hatırlatın.

Telefon tuşlarına değil, piyano tuşlarına basmasının daha yararlı olacağını söyleyin.

Ya da. Bakanlığın aldığı bu kararı protesto edecekseniz. Tweet atmaya kalkmak yerine, getirin piyanonuzu CSO’nun önüne içerde onlar çalsın, dışarda siz çalın.

Yani biraz ciddi olun. Abuk sabuk köşe yazarlarının ve bluğ çağı uğraşı olan Twitter’ın peşine takılmayın.

BU FATİH ALTAYLI DAHA İYİ

Son “Teke Tek” programını izlediniz mi Fatih Altaylı’nın? İzlemeliydiniz.

Bugüne kadar yapılmış en iyi IŞİD, Kobani vs. konulu programdı.

Saçma sapan sunucuların, saçma sapan sorularıyla yüzeyde sörf yapılmadı.

“Bölgede kaotik durumlar var” gibi eblehçe cümleler kurulmadı.

Tam tersine, bölgede olup bitenlerin tüm parametreleri ortaya kondu.

Ne nedir, kökü nedir, arkasında neler var hepsi konuşuldu. Hem de konuklar birbirini yemedi. “Sana katılmıyorum” türü geyikler çevrilmedi.

Bir tür bölgeyi ve olanları anlama kılavuzuydu. Bir tür ders gibiydi.

Ve hepsinden çok, heyecanlı bir macera filmi gibi soluk soluğaydı.

Bulun izleyin.

Stüdyodan iki konukla yaptı bunu Fatih Altaylı; Mete Yarar ve Nevzat Çiçek’le.

Bir kez daha gördük ki, dengeleri gözetmek zorunda kalmayan, kafasına göre takılabilen Fatih Altaylı daha iyi, yayın yönetmeni Altaylı’dan.

AKLIMDA KALAN

“Bana bir şey olmaz” anlayışında geldiğimiz nokta: İstanbul’da. Hastanede ebola şüphesiyle girişler yasaklanıyor. Kapıdakiler girmekte ısrarlı. Görevli isyanlarda: “Hasta olmak istiyorsan gel abi gir!” Marmaris’te orman yanıyor. Yazlıklar boşaltılıyor. Alevler duvarlarını yalıyor. Yazlıkçılar evlerinden çıkmamakta kararlı. İç sesleri “bize bir şey olmaz” diye bağırıyor çünkü!