Nuran YILDIZ

TERSTEN BAKIN

----- 24.04.2014 - 09:01 -----

Başbakan cumhurbaşkanlığı konusunda “Ters köşe olabilirsiniz” dedi.

Ben olmam. Neden mi? Cumhurbaşkanlığı konusunda zaten olabildiğince tersten ve fantastik fikirlerim var.

Şöyle ki;

Erdoğan cumhurbaşkanı olacak ama gölge/etkisiz bir başbakan atayacak deniyor ve o adayların kimler olacağını tartışıyor ya millet.

Ben tersten bakıyorum, ya Erdoğan gölge bir başbakan değil de gölge bir cumhurbaşkanı bakıyorsa etraftan?

“Ne kadar etkili cumhurbaşkanı olursam olayım, etki de bir yere kadar, benim başkan olmam gerek” diyor ve onun yolunu döşüyorsa?

Yani, Başbakan olarak kalıp, seçim sistemini değiştirmek ve yeni Meclis’le Başkanlık sistemini getirmek, sonra da gölge cumhurbaşkanını istifa ettirip Başkan olarak Köşk’e çıkmayı planlıyorsa?

Yazdıklarım çok mu abzürt ya da fantastik gibi mi geldi size? İyi de Türkiye fantastik bir ülke değil mi son kertede?

MICHELİN FALAN BANA GÖRE DEĞİL

Michelin yıldızlı restoran, restoranlar sınıfının en üst basamağı demek. Çoğu eğitimli aşçının rüyası.

Hangi kanalı açsam Michelin yıldızlı restoranların şefleri tabak hazırlıyor. Bir yandan o restorana aylar sonraya rezervasyon alınabildiğini dinlerken, bir yandan hazırlanan tabağın içindekileri mikroskopla görmeye çalışıyorum.

Tabağın üzerindeki bildiğiniz ota, damlalıkla sos damlatılıyor. Şef de otun altına değil üstüne damlatılması gerektiğini falan anlatıyor. Daha iyi emermiş. Damlalıkla sos! Emse ne olur, emmese ne olur.

Özenle hazırlanan her bir tabağın ortasında çay bardağı ağzı büyüklüğünde yemek duruyor. Neresinden tutacaksın ayrı sorun? Nasıl doyacaksın bu gıdımla ayrı sorun.

Bu Michelin’ci arkadaşlar, çorbadan falan da habersiz. En fazla bildikleri kaynayan suya, ıstakozu öylece atmaları.

Bu programları izledikçe esnaf lokantalarını canım çekiyor.

Çünkü benim için yemek önce çorba demek. Ezogelin, tarhana, tavuklu şehriye… Mutlaka. Çorbasız sofrada sürekli söylenirim, bilenler bilir.

Ortada kocaman bir ekmek sepeti isterim kesin. Yemeyen yemesin. Sos şişeleri ve baharat kapları tamam olacak. Damlalık mı? Sos dediğin şişeden tabağa akacak akacak.

Sonra ana yemekte öyle portakallı ördek, yan yatmış ıstakoz tabağı falan değil, kuru fasulye, patlıcan, dolma, kebap her neyse bolca olacak ki insanın önce gözü doyacak.

Anladığınız gibi, ne ben Michelin’in tarzıyım, ne de onlar benim tarzım.

HOŞ BİR SÜRPRİZ

Kapıda Aras Kargo görevlisi. Elinde kocaman bir kutu. Almak için sabırsızlanıyorum ama çocuk vermiyor.

“TC kimlik numaranızı alayım” diyor. Veremeyeceğimi söylüyorum. Çünkü artık her tür zevatın TC kimliğimi istemesine gıcık durumdayım. Bu sorunu çözecek kimse yok mu? Çiklet almaya kalksan TC numarası soracaklar neredeyse.

Neyse, bir oldu bittiye getirip koliyi alıyorum, “TC kimliğimi boşver, o kişi benim işte” diyerek kapıyı kapatıveriyorum.

Çocuk gitti mi, kapıda duruyor mu ilgilenmiyorum. Koli bantlarını makasla kesip açıyorum. İçinden onlarca kitap çıkıyor. Keyiften dört köşeyim.

Doğan Kitap’tan sevgili Deniz Yüce Başarır ve Ebru Değirmenci kitap göndermişler. İstediklerimin yanına “bunu da sever” diyerek başka kitaplar da koymuşlar.

Hakan Günday’ın bir kitabını istemiştim, dört tanesini göndermişler! Yeğenlerim için kitaplar var. Bu ara roman okuma havasında olduğum için okumamı önerdikleri romanlar koymuşlar.

Ve.. İki tane de kocaman yemek kitabı. Kafayı yemeklere taktığımı biliyorlar.

Aşk Yüzyılı Bitti, Doğan Kitap’tan çıktı ama ben de muhteşem dostlar kazandım.

Koliden çıkardığım kitapları okşadım, sevdim. Masanın üzerine özenle yerleştirdim. Okumaya başlıyorum.

Bayram değil, seyran değil ama ne hoş ve sürprizli bir kutu. Sevgili Deniz ve Ebru, size teşekkür ederim. İyi ki hayatımdasınız!

AKLIMDA KALAN

Sınıfa yıldız kazandırmak: Hafta sonu. Kahvaltı masasındayız. Kalabalık. Küçük yeğenim Aral, altı yaşında. Sabırsız. Kıpır kıpır benim yanındaki sandalyeye oturmamı bekliyor. Oturur oturmaz “Halacım” diyor, “biliyor musun, ben sınıfımıza yıldız kazandırdım.” Hiçbir şey anlamıyorum. “Nasıl yaptın bunu tatlım?” diyorum, gösteri kokan bir merakla. Büyük bir iş yapmanın ve başarmanın havasıyla tadını çıkara çıkara, cümlelerin son harfini uzata uzata anlatıyor. Meğer bir sabah sınıflarına okulun müdür yardımcısı gelmiş. Sınıfa “Nasılsınız çocuklar” demiş, hep birlikte “iyiyiiiiiz!” demişler. Ama bizimki bununla yetinmemiş, sınıf susunca, “Peki siz nasılsınız?” diye sormuş. Müdür yardımcısı da bu nezaketi nedeniyle sınıfa yıldız vermiş. Zaman öyle bir zaman işte, normal davranışlarımız ödüllük başarı muamelesi görüyor. Aral’ın sevincine katılıp onu kutlayınca, 11 yaşındaki abisi Bora hemen araya giriyor, “Halacım, ben de sınıfın not ortalamasını yükselttim.” Bir ilgi de ona tabii ki.