Nuran YILDIZ

“İYİ NİYET”: VARLIĞI ÖNEMSENMEZ, YOKLUĞU VAHİM

----- 03.06.2013 - 08:35 -----

Gezi Parkı için protestolara katılanlardansanız. Ya da uzaktan da olsa protestoları gözyaşları içinde alkışlayıp, “işte sonunda halk birleşti, nihayet bir şeyler değişiyor” umuduna kapılıp kalbi hızlananlardansanız.

Bu yazıyı okurken sinirlerinize hâkim olmanızı ve koltuğunuza daha sağlam oturmanızı rica edeceğim. Bana küfretmek yerine yazdıklarıma kafa yorsanız iyi olur.

Herkes biliyor ki, Gezi Parkı’nda gazlı, biberli, tazyikli sulu ağır/acımasız şiddete karşı sürdürülen şanlı protestonun parktan kesilecek 3-5 ağaçla uzaktan yakından ilgisi yok. İstanbul’un orta yerinde kocaman bir orman Ali Ağaoğlu’na verildi de kimseden tık çıkmadı.

Tüketim çarkının boyunduruğuna isyan eden bilinçlenmiş tüketicinin AVM’lere savaş açması da (hayalini kurduğum günler) değil durum. İstanbul’da 100’e yakın AVM kurak topraklara mı dikildi sanıyorsunuz?

Gezi Parkı protestoları, gücüne inancı kalmayan insanların “patlama”sından başka bir şey değildir. Bu tür durumların “derdi nefeslerinin çabuk tükenmesidir” diyor Bauman Siyaset Arayışı’nda, “Günlük işlerimize döndüğümüzde her şey hemen hiç değişmeden başladığı yere döner.” İnsanlar patlamalardan sonra üzerine düşeni yapmış olmanın iç rahatlığıyla sokakları terk ederler. Başka bir patlama anına kadar. Silivri’de görünüp kayboldukları gibi.

Gündelik yaşamlarındaki tüm olumsuzluklar ve siyaset alanında biriktirdikleri tüm sorunlu alanlar, örgütsüz ve somut bir amaçtan yoksun olarak ortaya dökülür.

Gezi Parkı protestolarının en önemli sonucu, Başbakan Erdoğan’a yönelik “iyi niyet” ve “hoşgörü” duygularının aşınmasını göstermesidir. Protestocuların kızgın açıklamalarına kulak verdinizse eğer hiç birinin “ağaçları koruyalım”, “AVM’ler yapılmasın” dediği yok. Başbakana “Artık yeter” diyorlar.

Başbakan ve ekibinin “Bu olaylar planlıdır” demek yerine, olayı “iyi niyet” aşınması açısından değerlendirmesi gerekir. İyi niyetteki aşınma durdurulamazsa, olası durumların Başbakanın liderlik gücüyle önlenmesi zorlaşır. Kendisine emaneten oy verenlerin açtığı krediler hızla tükenir, masasındaki kamuoyu araştırmalarında destek hanesindeki yüksek rakamlar hızla eriyebilir. (2002’de iktidara geldiği seçimde insanların oy kayma oranları %60’lardaydı. Yani o kadar insan bir önce oy verdiği partiye oy vermemişti.)

Görünen o ki, Başbakan ve ekibi ihaleyi “bir takım güçlere” yıkmış görünüyor. Kendisinden önceki liderler gibi.

O liderler de olayların nedenlerini, kaynaklarını rahatlıkla tespit edilebiliyordu. Çünkü devletin araçları değişmedi ki hep aynı. Peki neden Erdoğan, o liderlerle aynı noktaya geliyor? Etrafındaki ekip iletişimsel hataları üst üste neden tekrar ediyor?

Geri adım atmanın liderliği yaralayacağı klasik tavrıyla “Geri adım atmayız, yapılacak dediysek yapılacak” diyorlar. Oysa Erdoğan halkın en azından bir kısmının iyi niyetinin ve hoşgörüsünün tahrip olduğunu fark edip, bugünün çağdaş liderlerinde olduğu gibi “korkmayın, istemediğiniz hiçbir şeyi yapmam, yapılmasına da izin vermem” deseydi, olayların arkasında olduklarını söylediği karanlık güçlerin elinden silahını almış olmaz mıydı?

Bugün, “Geçmişte hükümetleri kaosa çekmek isteyenlerin tertiplediği tuzakların benzerini şu anda yaşıyoruz” diyorsanız neden geçmiş hükümetlerin hatalarına düşüyorsunuz?

Dahası protesto edenleri “birkaç çapulcu” diyerek krizi derinleştirerek, Demirel’in “yollar yürümekle aşınmaz” dediği noktanın daha da gerisine düşmüş olmuyor musunuz? Yollar aşınmadı ama ülke de, demokrasi de aşındı o boş vermiş tavrın sonucunda.

Krizin dozunu düşürmek yerine “Ben de 200 bin insan yığarım” diyeceksiniz, “Taksim’e cami yapacağım” diyeceksiniz, “AKM’yi yıkacağım” diyeceksiniz. Toplumsal ruh halini zerre umursamayan iletişim yanlışları yapacaksınız, sonra da ülkenin eşiğinde görünen kaostan başkalarını sorumlu tutacaksınız.

“Bir oyun var” diyorsanız, oyunu bozmak Erdoğan ve ekibi için hiç de zor olmayacak bir durumken, Kadir Topbaş gibi “bizim de hatalarımız oldu” demeyecekseniz bile, iyi niyet aşınmasının önüne geçecek iletişimsel tutumlar ortaya koymak hiç de zor değil.

Ne var ki, Türkiye tarihi en akıllı liderlerin bile “akıl tutulması” yaşadığı dönemleri kayıt etmiştir. Bu kez darbe falan olmaz ama Türkiye başka bir kaosa sürüklenebilir. Aklı devreye sokmak gerek. Bu bağlamda ilk öneri de benden olsun: İşe Milli Eğitim Bakanı Nabi Hocayı görevden alıp kendi yakınına çekmekle başlayabilir.

Diyeceksiniz ki Erdoğan’a akıl vereceğine, muhalefete versene. Erdoğan’ın ekibi fikrimi soruyor hiç değilse, muhalefet kendi aklına aşık geziyor, onların kimsenin aklına falan ihtiyacı olmaz.

GEZİ PARKI PROTESTOLARININ ARTISI

Nihayet bizim protesto tarihimizin de simgesi oldu! Hep Avrupa ülkelerinin simgelerini yücelten halkım, “kırmızı elbiseli” bir simgeye kavuştu. Muhteşem fotoğraf için Osman Örsal’a minnet duymamız gerek.

FUTBOLUMUZ ÜZERİNE TAHMİNLER

Trabzonspor’un yeni başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun üslubu kesin sorun çıkaracak. Başkanlık ömrünü, üslubuna bir çeki düzen verip verememesi belirleyecek. Biri ona Trabzon’un şerifi olmadığını hatırlatsın.

Fenerbahçe’de yine durum garip. Aynı anda üç teknik adamla görüşüyorlar: Ersun Yanal, Mustafa Denizli, Lucescu. Üçünün futbol felsefesi de birbirinden ayrı. Fener en yanlış olanı seçip bir, bilemedin iki yıl içinde yine teknik adamı değiştirecek, yönetim yoluna devam edecek.

Beşiktaş’ta, Fikret Orman’ın iletişim tarzını çözemedim. Başkanlığa aday olan Orman’ın kendisi mi, futbol sorumlusu Önder Özen mi? Saçma strateji! Orman seçilirse, bu yönetim anlayışı daha ne krizler yaşatacak tahmin etmek güç değil.

BİRİ HALİS TOPRAK’A DESİN Kİ…

Neden bilmem Halis Toprak figürü beni hep üzer. Ne kızlarından gülmüştür yüzü ne de kendisinden 50 yaş küçük kızla yaptığı evliliğinden.

Yine de servetine el konulduktan sonra, toparlanmak için girdiği mücadelesini, vazgeçmeyişini severim.

İşindeki gelişmeleri, kendisine yapılan haksızlıkları gazete ilanlarıyla duyuruyor. Biri ona demeli ki bu kadar uzun yazma. Aklından her geçeni ilana dökme. Gereksiz bilgiyi dökme. Muhabbete girme. Sıkma. Diyeceğini de. Kısa, öz ve direkt söyle Halis Bey.

AKLIMDA KALAN

Arda Turan karmaşası: Ben bu çocuğu yazmaktan yoruldum. Çek git en iyisi mi, yoksa buralarda müthiş futbolunu rezil edeceksin diye yazdım. Gitti. Gitti de bu çocuğun kendisiyle girdiği savaşı bir türlü bitmedi. Abuk sabuk, durmadan değişen saçlarına takmış kafayı. Bunalımlı kadınların yaptığını yapıyor yani. Saçları bizi yormuşken şimdi de sakal bırakmış iyi mi! Avrupa’nın orta yerinde top oyna. Terörist dendiğinde akla sakallı, Doğulu tiplerin geldiği ortamda kendini öylece sal ortalığa. “İspanya’da kendime ait bir hayatım oldu” demiş şimdi de. Olsun da, kendine ait bir tarzı yok ki adamın. Çirkin buluyormuş kendini. Biz ne çirkin adamlar biliyoruz stiliyle idol olan. En iyisi Arda bak, kendinle uğraşmaktan vazgeç, bırak kardeşim, dağınık kalsın! Bırak ya! Uğraşma!