Nuran YILDIZ

CHP, İSTANBUL VE SARIGÜL!

----- 11.02.2013 - 00:01 -----

Önümüzdeki yerel seçimler, CHP için ayrıca çok önemli. Çünkü mevcut belediye başkanları Baykal döneminde belirlendi. O başkanlarla Kılıçdaroğlu’nun genel merkezi arasında karşılıklı bir güven krizi oldu hep.

Derler ya, CHP’ye CHP’liden gayrı muhalif gerekmez.

Geçen perşembe-cuma. Başkanlar Ankara’ya çağrıldı. Politik iletişimde belirli bir plan içinde gerçekleşen toplantılar, CHP’de öyle olmaz. İzmir, Antalya, Eskişehir’de yaşananlara, iktidar baskısına karşı bir dayanışma sergilemek için toplandılar. Araya da yerel seçimleri sıkıştırdılar.

Herhangi bir ülke yerel seçimlerinde gözler başkente çevrilir. Bizde akla gelmez. Ankara sessiz. Sanki iktidar partisi Gökçek’e mahkum, CHP isimsiz, MHP ise Turgut Altınok’la söz kesmiş gibi.

CHP’nin işi zor. İktidarın göz koyduğu Antalya, İzmir, Eskişehir’i kaybetmeme telaşından İstanbul kayıp şehir.

Oysa iktidar partisi Kadir Topbaş-Egemen Bağış arasında gidip geliyor gibi görünse de, ya Topbaş olur ya da üçüncü bir isim çıkarırsa, sizi bilmem ben şaşırmam.

28 Mayıs 2012’de, burada şöyle yazmıştım: “CHP’de ortak akıl var ise, Mustafa Sarıgül bugünden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı ilan edilir. Sarıgül İstanbul’da ‘gösterdiği” kadar başarılıysa İstanbul’u kazanır. Böylece CHP kazanmış olur. Başarısız olursa Kemal Bey de olası bir rakipten kurtulmuş olur.

(Görüşümü CHP yönetimindeki dostlarla da paylaştım. Düşüncelerimi ilgili partilerdeki dostlarımla paylaşırım, bu özel bir durum değil.)

Eylül 2012’de, bir düğünde karşılaştığım Mustafa Sarıgül’e (malum onsuz ne cenaze kalkar ne nikâh kıyılır) önerimi söyledim. İtiraz mı edecek, sessiz mi kalacak merak ettim.

İkisini de yapmadı. “Haklısın ama Kemal Bey beni asla aday yapmaz” dedi. İstiyordu, umudu yoktu. O konuşmanın üzerinden beş küsur ay geçti.

Ne demişti Demirel? “24 saat bile uzun.” Kimbilir belki Kemal Bey bu sürede fikrini değiştirmiş olabilir. Göreceğiz.

MERHAMET…

Tutuklular. Aylardır. Yıllardır. İsyan ediyorlar. İtiraz ediyorlar. “Haksızlık” diyorlar, “Yanlış bu.”

“Hukuk varsa tutuklanmamalıydık” diyorlar, “Hukuk varsa serbest kalmamız lazım.”

Gazeteciler. Askerler. Akademisyenler. Bir tek şey istiyorlardı: Hukuk işlesin.

Başbakanın açıklamaları. Ergin Saygun’un ciddi hastalığı. Ameliyatı. Vicdanların devreye girişi. Saygun tutuksuz yargılanacak.

Sonuç: Hukuk istiyorlardı, merhamet buldular. Sizce onlar bu durumdan memnun olur mu?

TERZİ VE SÖKÜĞÜ

Can Tanrıyar. Bir kadına rastladı, hayatı alt üst oldu. Hangi kanalı açsam, ya şarkı söylüyor ya da ayrıldığı kadına “konuşalım” diyordu. Kriz iletişiminde yapılmayacak ne varsa yapıyordu. Kızdım.

Terzi ve söküğü ilişkisi. Foucoult böyle durumlar için “İnsan kendisinin hem öznesi hem nesnesi olamaz” der.

Daha önce de yazmıştım Tanrıyar’a “Yaptığınız yanlış” dediğimi, “Medya üzerinden hangi sorunun çözüldüğü görülmüş?” Fikri değişmemişti.

“Medya üzerinden konuşmak sizi daha kötü yapar, daha iyi değil” demiştim.

Dediğim gibi oldu, kötü şeyler yaşadı, dövdüler. Oğlu “Babamın yanlış anlaşılmasının sebebi (kanal kanal) sevenlerin şarkısını söylemesi” diyor. Ne diyelim, bu ülkede hep bir musibet bin nasihatten iyi oluyor. Eylem hep aklın önüne geçiyor. Kötü.

HADİ İTİRAF EDELİM!

Düşes Kate Middleton hamile. Evliliği henüz ikinci yılını bitirmedi. Amaaan bize ne desek iyi de, olmaz.

Bir genç kadın zengin ya da soylu bir adamla evlenirse, ona ilk tembih “Hemen çocuk yap” olur. Gelecek garantisi. Hadi itiraf edelim, dünyanın her yerinde bu, hep böyledir.

YILMAZ ÖZDİL HASTALANIRSA

Ortalama bir köşe yazarı, genel yayın yönetmenine “Hastayım yarın köşe yazamam” derse aldığı yanıt “Oldu mu şimdi, çabuk iyileş” olur.

Keskin muhalif Yılmaz Özdil “Hastayım, yazamam” derse, aldığı yanıt “Keyfine bak, dinlen, acele etme” olur.

AKLIMDA KALAN

“Cennetim…” sözcüğü: Yan masadaki kadın, bebek arabasındaki minik veledi “cennetim” diyerek seviyor. Yeni sevgi sözcüklerine duyarlı kulağım dikkat kesiliyor. Bruckner “Tatlı sözler içeren kocaman stoklarımız var” der. Farklı varlıkları benzer sözlerle severiz. Konferanslarımda “Seni seviyorum sözü taahhüt içermez. Bir sözleşme gibi algılanır ama değildir. Dikkat edin şimdiki zaman eki var. Gelecekte de seveceğim anlamı taşımaz” dediğimde salonda bir uğultu olur hep. Sözcüklerin söylendiği ana ait olduğuna alışabilsek, hayal kırıklıklarımız azalır.