Nuran YILDIZ

CHP’NİN BİR VASİSİ EKSİKTİ!

----- 07.05.2012 - 00:30 -----

CHP yönetiminden istifa eden Gürsel Tekin “CHP benim çocuğumdur” demiş.

Cumhuriyet Halk Partisi kimsenin çocuğu değildir.

Adalet ve Kalkınma Partisi de kimsenin çocuğu değildir.

Milliyetçi Hareket Partisi de. Diğer partiler de.

Genel bilgi. Siyasi partiler, sorunların çözümü, iktidarın paylaşımı, kaynakların dağılımı gibi konularda benzer görüşte olanların bir araya gelerek oluşturdukları yapılardır.

Kişilerden bağımsızdır. Kişiler üstüdür.

Kişilerin tek tek bir şey ifade etmediği, ancak birlikte bir anlam ve hedef oluşturabilecek bir mantığın ürünüdür.

Henüz kurucu kuşak tarafından yönetilen AKP’nin, Erdoğan’ın çocuğu mu yoksa bir siyasi parti mi olduğunu hep birlikte göreceğiz.

Yine de Erdoğan’ın tek adam olması, iktidar partisinin kişilerden bağımsız bir siyasal yapı olmadığını göstermez.

Erdoğan gibi liderliği tartışmasız birinin bile, danışmanlarıyla, yardımcılarıyla ve yılda birkaç kez parti üyeleriyle yaptığı istişare toplantıları da buna işaret ediyor.

Tekin’in söyleminde gizlenen vesayetçi bakışa itiraz etmek gerek. Bir siyasi partiyi çocuk, kendisini de baba gibi konumlamak ülkemizde yaygın bir siyasetçi hastalığı: Kendisine, yenilenmenin ve iktidar olmanın yolunda tek ve merkez değeri atfetme. Kendisi dışındaki her şey ve herkese ise itiraz etme.

Oysa “Her yol benden geçer ve bana çıkar” bakış açısı, o yolu yalnızca çıkmaz sokak yapar.

Bu hastalık ne yazık ki CHP’yi yiyip bitiriyor.

Dünyada olup bitenler, atıl bakış açılarından kurtulamayan kişilerin ve kurumların yok olduğunu gösteriyor. Üstelik bu kez onları yazacak tek bir tarih anlatısı bile yok.

NERDEN BAKARSAN TUTARSIZLIK!

Duruşta ve söylemde tutarsızlık. Bu yüzden kaybediyor haklı olanlar. Kafalar netleşmiyor.

Behzat Ç’den yola çıkarak hükümetin (devletin değil) dizilere müdahalesi tartışılıyor. Senaristler, oyuncu sendikası stüdyoda. Hükümete “Dizi içeriklerine karışma” diyorlar. İyi. Doğru. Güzel.

Bu fikri savunmak yerine, “Karışacaksan 20 saat çalışan dizi oyuncularının çalışma koşullarına karış” diyorlar.

Tutarlı olun arkadaşlar. Hükümet karışacak mı, karışmayacak mı? Ona karış buna karışma olmaz! Bir şeye karışmasına davet ettin mi, neye, ne kadar karışacağını belirleyemezsiniz. Özgürlük taviz kaldırmaz.

AZİZ YILDIRIM’IN SORUNU

Liderlerin genel sorunu kendilerini konumlama konusunda netleşememektir. İnsanoğlu bu, her şeyi birden olmak, her şeyi birden yapmak istiyor.

Örnek. Aziz Yıldırım’ın mahkemede sergilediği tavır. Yıldırım, ne olursa olsun FB gibi ateşli bir camiayı kendi arkasında toplayacak bir güce sahip.

Bir bakıyorsunuz “Bu siyasi bir dava” diyor, cengâver oluyor, bir bakıyorsunuz “Beni serbest bırakın futbola çeki düzen vereyim” diyor, futbola başkan oluyor.

Tüm gözler üzerindeyken ya kahraman olmalı ya da “Şimdi kahraman olmanın sırası değil” tavrıyla mağdur sıfatına bürünmeli.

Medyatik kaos içerisinde herkesten her şey olabilir ama aynı zaman dilimi içinde olmaz.

AKLIMDA KALAN

Genellemelerin kaçınılmaz cazibesi: Televizyonlarda her akşam, her tartışmada genellemeler havada uçuşuyor. Genelledin mi, kanıtlaman gerekmiyor. Kimi “Dünyanın hiçbir ülkesinde…” diyerek giriyor söze, kimi “Tüm gelişmiş ülkelerde…” diyerek. Bazısı “Herkes biliyor…” diyerek süslüyor diyeceklerini. Örneğin Başbakan “Gelişmiş ülkelerin hiç birinde devletin tiyatro işlettiği görülmemiştir” demeyi seçiyor söylediklerine kanıt sunmak için. Sonra azıcık araştırma yapanlar devletin tiyatro işlettiği gelişmiş ülkeleri sıraladılar bir bir. Nagehan Alçı “Dünyanın hiç bir gelişmiş ülkesinde bunlar kabul görmez" diyor sıklıkla. Yalnızca onlar da değil, pek çok kişi öyle yapıyor. Kaynak gösteren yok, kaynak soran da olmayınca pazarcılık söylemi hayli değer görüyor: “Gel vatandaş gel, başka yerde yok bu fiyata!” Bir “genelleme iktidarı” hüküm sürmekte ki bilgisizliği bilgi gibi kılıflayabiliyor.