Nuran YILDIZ

AYDIN DOĞAN’A MEKTUBUMDUR

----- 28.10.2011 - 00:01 -----

Sayın Aydın Doğan,

Emekli babamın bıkmadan Emin Çölaşan’a mektup yazmasından mıdır nedir, kamusal önemdeki şahsiyetlere mektup yazmayı sevmem. Bir tek kendi sevdiğime mektup yazmaktan hazzettim oldum olası.

Ama. Artık size yazmak lazım.

Beni tanımazsınız. Büyük olasılık okumazsınız da. Okusanız, defalarca “İstanbul sermayesi siyaseti okumayı bilmez” dememin gerekçelerini bilirdiniz.

Aydın Bey, İstanbul sermayesi siyaseti okumayı zerre bilmez. Acıklı halimizin nedenlerinden biri de budur.

Sermayenin bir kısmı doğru zamanda, doğru yerde olma becerisini kullanır.

Bir kısmı siyaseti besler ve oradan beslenir.

Bir kısmı da, etrafına topladığı gazetecilerin “gör” dediğini görür.

Aydın Bey, size “bilgi veriyorum” ayağıyla kendini parlatanların çoğu miyoptur. Önlerindeki şarap kadehinden ötesini, ilerdeki masadaki estetik harikası kadından berisini göremezler.

Miyop olmakla kalsalar iyi, kocaman aynalardan kendi suretlerine taparlar.

“Kaynağım sağlam” diye sunulan bilginin çoğundan kaynağın haberi yoktur emin olunuz.

Sizi vergi krizinin içine sokanlar da onlardır, Koç ailesini İnan Kıraç’ı barış elçisi olarak göndermek zorunda bırakan da onlardır.

Bebek koyundan bakarak Ankara da, dünya da anlaşılmaz. Anlayanlar da bunların içinden çıkmaz.

Japonların yardımlarını kapalı zarfla Tokyo Elçiliği’ne bırakıp kaçması hayranlık uyandırırken, sizin sayfa sayfa deprem yardımı yaygaranız can sıkıyor. Ne kadar bağırırsanız sesiniz o hızla çarpıp geri döner, kimse söylemiyor mu?

Mesela birileri kulağınıza “Aman Uğur Dündar’ı uzaklaştır ki Başbakanın hoşuna git” diye fısıldamış olabilir. Ya saçma sapan biri ya da kraldan çok kralcı biridir o.

Başbakanı tanırım, hakkındaki öngörülerimin çıkmamışlığı yoktur. Her yana eğilen büküleni değil, omurgalı adamı sever. Sevmekten öte, önem verir. Tamam, ona isyan etmeyeceksin ama uysal koyun da olmayacaksın.

Sizin de olduğunuz medya toplantısında “Uğur Dündar yok mu?” diye soruşu ondandır.

Uğur Dündar’a uygun pozisyon bulamamak inandırıcı mı Aydın Bey, niteliksizliğin yarıştığı televizyon dünyasında hem de? Akıl vericilerinizin temel sorunu ne biliyor musunuz? Bir kendilerini akıllı sanıp milleti aptal yerine koymak.

Öğrencilerime derim ki “Eğer bir tımarhanede karşılaşmamışsanız, karşınızdakinin zekasının en az sizinki kadar olduğunu asla unutmayın.”

Aydın Bey, size yazdım çünkü tırnaklarınızla kurduğunuz dünyanızın, kendinden menkul kişilerce yerle bir edilmesine gönlüm razı değil. Maruzatım budur.

UĞUR DÜNDAR: “MUTLU VE GURURLUYUM”

Dün sabah. Hakan Gündüz’ün Uğur Dündar’la sohbetini dinliyorum. Dündar’ın sesi gergin. “Artık” diyor, “Doğan Grubu’nun radyosuna bağlanmam doğru değil. Ayağımda prangayla konuşamam.”

Veda ediyor dinleyiciye, yayın bitiyor. Telefonuna mesaj atıyorum: “Sizi dinlemek güzeldi, gidişinize üzüldüm.”

Mesajla yanıt vermek yerine meşhur nezaketiyle arıyor, sormak için erken ama “Ne oldu?” diyorum.

Anlatıyor. Aydın Doğan “Ölü televizyonu (Star Tv) aldın dirilttin, en iyi televizyoncu sensin” demiş ve eklemiş “Ama Doğan Grubu televizyonlarında sana uygun pozisyon bulamadım.”

Asıl neden bu değil elbette, herkes biliyor. Kimse konuşmuyor.

Uğur Dündar “Hocam” diyor, “neden mutlu ve gururluyum biliyor musunuz? Aydın Bey bana ‘Seni büyük umutlarla getirdik ama istediğimiz kalkınmayı yapamadın, taşıyamadık’ diyebilirdi. Bunun yerine ‘En iyi televizyoncu sensin ama uygun pozisyonum yok’ dedi. Bundan daha büyük bir mutluluk ve gurur olabilir mi?”

Uğur Dündar’ı dinlerken aklımda iki ayrıntı kaldı. Aydın Doğan’ın konuşurken Uğur Dündar’ın gözlerine değil de neden yere baktığı? Ve Uğur Dündar’ın “Sadece arkadaşlarımı düşünüyorum. Onların emeğiyle yükseldik biz. Ya onlar işsiz kalırsa?” endişesi.

YETER ARTIK!

Herkes kendi beceriksizliğini iki televizyoncu kadın üzerinden tamir etmeye kalkıyor.

İki televizyoncu kadın üzerinden yıkıyorlar kendi kirlerini.

İki kadın yayın sırasında iki laf etti diye, linç ediliyor. Arenadaki vahşi hayvanların önüne atarcasına hem de.

Müge Anlı’yı tanımam, program tarzından da pek hoşlanmam. Duygu Canbaş eski öğrencimiz, zarafetini bilirim.

Ben dedim ki yayıncılığı umursamadıkları için ağızlarından öyle çıktı. İşte o kadar. Altını deşelemek kötü niyet.

Onları eleştirebilirsiniz ama yaşamlarını tehlikeye atıcı biçimde hedef tahtasına koyamazsınız. Can güvenliklerini tehlikeye atamazsınız! Ortalık sapkın kişilik dolu.

Eğer ağızdan çıkan laf için insanları linç etme yolunu açacaksanız Müge Anlı da, Duygu Canbaş da onların en masumu.

OKURA NOT

Şimdi diyeceksiniz ki “Cumhuriyet Bayramımızı neden kutlamıyorsunuz?” Ne ruhum, ne duygum, ne kafam, ne de yüreğim bayram kutlama havasında değil, kusura bakmayın. Yapmacık tavırlarla da işim olmaz biliyorsunuz.

AKLIMDA KALAN

Bir akıllı, bir saçma söz: İki söz okudum ikisini de sizlerle paylaşmak istedim. Akıllıca bir söz: Guess saatlerinin patronu Cindy Livingston şöyle demiş: “Tüm dünyada lüks, peşin para işidir. Lüksün 12 ay taksitle satın alındığı Türkiye çok ilginç bir ülke.” (Üstüne sözcük yazmaya gerek yok.) Saçma sapan bir söz: Sunset mayolarının sahibi Kemal Güneş de şöyle söylemiş: “Biz mankeni insan olarak değil askı olarak kullanıyoruz. Sen o resmi farklı duygularla görüyorsan ciddi tedavi görmen lazım. Ben mankene bakınca mayo görüyorum.” (Mankene bakınca sadece mayo görüyorsa asıl Kemal Güneş’in ciddi tedavi görmesi lazım!)