Nuran YILDIZ

HER SEÇİM BİR VAZGEÇİŞTİR

----- 23.09.2011 - 08:00 -----

İki gün önce. “Arap baharı”nın tartışıldığı bir toplantıdayım. Konuşmacılardan biri “Uzlaşma için vazgeçmeyi bilmek gerekiyor” dedi.

Politik alan için söylenen bu söz, hayatın her alanı için geçerli. Çünkü hayat zaten politikanın kendisi.

Hani hep diyorum ya, hayat hep bir kavşakta durma halidir diye. İşte onun için her seçim, birşeylerden vazgeçiştir.

KREDİ KARTI: VAR SORUN, YOK SORUN

Kredi kartlarında asgari ödeme tutarı artırıldı. Borcunun yarısını ödemeyen nakit çekemeyecekmiş.

“Aman bana ne” diyeceğim, diyemiyorum. Çocuklarının okul masrafları için kredi kartına ihtiyaç duyan babaların ülkesi burası.

Kredi kartım yok. Hiç olmadı. Para içinde yüzdüğümden değil, “ayağını yorganına göre uzat” ekolündenim, param varsa harcarım, yoksa yoktur.

Kredi kartı sistemin büyüleme araçlarından biri (saptama Zizek’a ait). İstemem.

Kredi kartım olmadığı için aşağılandığım çok olmuştur kasa önlerinde. Nakit para uzatırım, kasiyer “Bozuk yok, kredi kartınızla ödeyin” der, “kredi kartım yok” derim. Kasiyer de, arkamda sıra bekleyenler de acıyan gözlerini üzerime dikerler. Birden, oracıkta sistem dışı kalıveririm.

Starbucks’da (ki zincir kafe fikri de hoşuma gitmez ama mecbur kalmışım) siparişimi verdim, para ödeyeceğim. Banknotu uzattım. Kasiyer ilk kez görüyormuş gibi bir paraya, bir bana baktı ve sordu: “Bozuğumuz yok, kredi kartınız?”

“Kredi kartım yok, kahveyi de aldım ne olacak şimdi?”

“Kusura bakmayın, paranızı alamam, kasada üstü yok” yanıtıyla sinirlerim infilak etti. “Nasıl yani” dedim, “Bu ülkede ve bu kafede, bu TL’nin geçmediğini mi söylüyorsunuz?”

O sırada sorumu duyan mekan yöneticisi geldi, özür diledi, bir şekilde para üzeri bulundu da, kahvemi içebildim.

Kredi kartı olan dertli, olmayan dertli. Bu nasıl işse artık…

“YARI ÇIPLAK”

Biliyorum bu yazıya Hakan’ım (Gündüz) çok kızacak. Serdar Ortaç’a ifrit olur çünkü.

Tuna Kiremitçi tam da “üzerine yazmalıyım” dediğim “Yarı Çıplak” şarkısının sözlerini eleştirmiş. Hiç katılmıyorum.

Serdar Ortaç’ı sevmeyenler genelde aynı şeyi söyler: “Şarkıları tek düze.” Sanki diğerlerinki değil. Ortaç bazen öyle şarkılar yapıyor ki o şarkıların hatırına tek düze şarkıları çekiliyor.

Mesela “Adam Gibi”, mesela “Mutsuzsun” ve mesela Gülben Ergen’e verdiği “Yarı Çıplak” gibi…

“Yarı Çıplak.” Yaz şarkısı kıvraklığında ama sözleriyle sonbahar şarkısı. Gülben Ergen’i sevmeseniz bile içinde şöyle sözlerin geçtiği şarkıyı seviyorsunuz:

“Sıradan bir ayrılığı seçtim, gereken de oydu gözüm ıslak
Ben kalpten ayrılanı geçtim, kalbim elinde yarı çıplak.

Bir ben mi öfkelendim aşkın acısından
Kalbim utandı ilk kez kendi yarısından.

Hislendim kimsem yok sana geldim,
Baktım hiç kimsem yok sana geldim.”

(Link de vereyim: http://www.youtube.com/watch?v=D7CdF2to1ek)

OKUR FIRÇASI

Sevgili okurum Cengiz K. (ki kendisi bir beyin cerrahı) “Ben Ölürsem” başlıklı yazıma kızmış ve fırça atan bir e-posta göndermiş. “Ne o ben ölürsem falan?” demiş, “dilinize biber sürerim” diye devam etmiş. “Bu bir doktor görüşü” diye de not düşmüş. Sevgisine ve ilgisine teşekkür ederim. Cengiz Bey bir yere gittiğim yok, en azından şimdilik. Daha sizinle yemek yiyeceğiz:)

AKLIMDA KALAN

“Erkekler güvenilir kadınları seçerler mi?” sorusu: Geçen sezon izlediğim tek televizyon dizisiydi Behzat Ç. Behzat’ı oynayan Erdal Beşikçioğlu’yla yapılmış bir söyleşiyi okudum dün. Sormuşlar: “Behzat kadınlara güvenmiyor. Siz güvenir misiniz?” Yanıtına bayıldım: “Hayatta bir kadına güvendim. Onunla da evlendim.” Erdal Beşikçioğlu sıradan bir oyuncu değildir. Sağlam bir karakter, düzgün bir adamdır. “Behzat” popülerliğinin bozmasından korktuğum bir adam. “Güvendiği kadın”a verdiği önem onu pek çok erkekten ayırıyor zaten. Çünkü erkekler genellikle güvendikleri kadınlarla değil, güzel kadınlarla, genç kadınlarla, başkalarının ilgi gösterdiği kadınlarla evlenmeyi tercih ederler. Bu bir şablondur onlar için. Evlilikleri sırasında da daha genç, daha güzel kadınlara meylederler bu yüzden. Zamanla aslında aradıklarının güvenecekleri, dostluk edecekleri, konuşabilecekleri kadınlar olduğunu anlarlar. Hayatın yalnızca bir evi değil, bir yolu paylaşmak olduğunu yaşayarak öğrenirler. Suç onların da değil. Her erkeğin çevresinde, her toplumda ya ailesi ya da arkadaşları hep aynı şeyi telkin ederler: “Güzel bir kadın bul, evlen.” “Genç bir kadın bul, evlen.” Hiç biri ama hiç biri “Evlen ya da evlenme ama mutlaka güveneceğin bir kadın bul” demezler. Başkalarının mutsuzluklarından beslenen asalak bir insanlar yığınıyız işte. Kolay adam olunmuyor, Erdal Beşikçioğlu bir küçük yanıtla adamlığın dersini veriyor.