Nuran YILDIZ

KÖTÜ ANILARINIZDAN KURTULMAK İSTER MİSİNİZ?

----- 11.06.2010 - 00:01 -----

Büyük çoğunluğunuzun başlıktaki soruya yanıtı “Kim istemez ki, elbette isterim!” olmuştur.

Doğru. Kim kötü anılarından kurtulmak istemez ki?

Bilim adamları da öyle düşünmüş olmalı. Portoriko Üniversitesi’nde bir araştırma yapılmış. "Science" dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, tehlike ya da korku hissi uyandırmayan başka bir anının, "strese neden olan öğrenilmiş anı”nın yerini alabildiği kanıtlanmış.

Bu sonucu sağlayan BDNF proteinini insanın doğal olarak ürettiğini vurgulayan bilim adamlarından Gregory Quirk, travma geçiren kişilerin kötü anılarını unutabilmesi için beyin tarafından üretilen bu proteinin salgılanmasını sağlamanın yeterli olabileceğini belirtmiş.

Başlıkta sizlere sorduğum soruyu kendime de sordum elbette.

İlk anda verdiğim yanıt “Kim istemez ki?” oldu.

Kötü anıların içine çektiği girdabı düşündüm. Kötü anılarla kıvranılan geceleri.
Bitmek bilmeyen günleri… Yürekte zonklayan acıları…

Kötü anılardan kurtulmak ne çok rahatlatırdı insanı.

Sonra… Serde gerçekçi olmak var ya… Acaba dedim, acaba öyle mi?

Kötü anılardan kurtulunca geriye güzel şeyler mi kalır? Hafifler mi insan?

Kuşlar gibi şakıyıp, kelebekler gibi uçar mıyız?

Sanmıyorum.

Kötü anılarımızdan kurtulursak geriye biz kalır mıyız? Geriye kalan biz olur muyuz?

Deneyimlerimizde, kişiliğimizde kötü anıların payı yok mudur?

Daha iyimsersek ya da daha kötümser… Derimiz daha kalınsa ya da daha hazırlıklı…

Daha anlayışlıysak ya da daha uzlaşmacı…

Ya da…

Sevdiğimizi yitirmişsek… Bir gecede beyazlaşmışsa saçlarımız… Birkaç saatte binlerce yıl almışsa yaşımız…

Kurumuşsa gözpınarlarımız ağlamaktan…

Yorulduk diyelim çektiğimiz acıdan…

Her ne durumdaysak bugün. Şimdi.

Kötü anılarımız değil midir hamurumuzun bir kısmı?

Kötü anılarımızdan kurtulursak…

Geriye kalan biz olur muyuz? Sanmam…

AKLIMDA KALAN

“Kadınların çoğu Michael Jackson’a benziyordu” saptaması: Geçen gün, Ankara’da Harvey Nichols şube açtı. Açılış için yüksek sosyete de İstanbul’dan Ankara’ya uçakla transfer edildi. Durum yine bize özgü anlayacağınız. Açılış için yeterli sayıda yüksek sosyete olduğuna inanmadığınız Ankara’ya sosyetenin mağazasını açıyorsunuz. Ankara’nın kurdelasını İstanbullu kesiyor. İronik değil mi? Açılışa davetli bir arkadaşım anlattı. Kendisi yüksek sosyete kontenjanından değil, gazeteci kontenjanındandı. Döndüğünde açılışla ilgili ilk sözü “Açılıştaki kadınların çoğu Michael Jackson’a benziyordu!” oldu. Estetikle fındıklaşmış burunlar, gerdirilmekten Mr. Spack’laşmış gözler, şişirilmiş dudaklar… Estetiği bu derece abartanlar mutluluktan umut kesmiş olanlar değil midir? Burada da başka bir ironi var. Durmaksızın farklılığın ve özgünlüğün ne kadar değerli olduğunun altının çizildiği günümüzde, birbirinin aynı olmaya çaba harcayan kadınların ironisi.